Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
umutlanma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Umutlanmak durumu, ümitlenme


umutlanmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Bir şeyin olmasını inançla beklemek, ümitlenmek


umutlu
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Umudu olan, umut besleyen, ümitli, ümitvar

Örnek:

1. Bazı defa umutluyuz, bazen umutsuz. Bazı kere de o fena görüyorsa ben iyiye yürüyorum.

1. Bazı defa umutluyuz, bazen umutsuz. Bazı kere de o fena görüyorsa ben iyiye yürüyorum.


umutluluk
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Umutlu olma durumu, ümitlilik

Örnek:

1. Günlük yaşamımıza şöyle bir baksak her edimimizin altında umutluluk bulunmadığını görürüz.

1. Günlük yaşamımıza şöyle bir baksak her edimimizin altında umutluluk bulunmadığını görürüz.


umutsuz
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Umudu olmayan, hiç umudu kalmayan, ümitsiz, nevmit

Örnek:

1. Pamuk tarlaları kavrulmuş, çocuklar hasta, kadınlar güçsüz, erler umutsuzdu.

1. Pamuk tarlaları kavrulmuş, çocuklar hasta, kadınlar güçsüz, erler umutsuzdu.

2. Düzeleceği veya iyileşeceği sanılmayan, ümitsiz

Örnek:

1. Umutsuz hasta. Umutsuz bir durum.

1. Umutsuz hasta. Umutsuz bir durum.


umutsuzca
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Umutsuz bir biçimde, ümitsizce

Örnek:

1. Garsona umutsuzca bir göz attıktan sonra eldiveninin sol tekini çıkardı.

1. Garsona umutsuzca bir göz attıktan sonra eldiveninin sol tekini çıkardı.


Telaffuz : umutsu'zca

umutsuzluğa düşmek (veya kapılmak)
Anlamı:

1. umudu kalmamak, güveni sarsılmak, olumsuzluğa sürüklenmek

Örnek:

1. Yoksa gönlümüzü kırmaktan, bizi umutsuzluğa düşürmekten bir şey kazanılmaz.

1. Yoksa gönlümüzü kırmaktan, bizi umutsuzluğa düşürmekten bir şey kazanılmaz.


umutsuzluk
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Umutsuz olma durumu, ümitsizlik, meyusiyet

Örnek:

1. Denizcileri umutsuzluk sardı.

1. Denizcileri umutsuzluk sardı.


un

İlgili Kelimeler:

un çorbası, un helvası, esmer un, has un, özlü un, balık unu, buğday unu, et unu, galeta unu, kan unu, mısır unu, pirinç unu, soya unu, yulaf unu

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Öğütülerek toz durumuna getirilmiş tahıl ve başka besin maddeleri


ün
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ses

2. Herkesçe bilinme, tanınma durumu, san, şöhret, şan

Örnek:

1. O kadar ünü ve başarıyı yakıştıramamıştı bu yüze.

1. O kadar ünü ve başarıyı yakıştıramamıştı bu yüze.


ün almak (veya kazanmak veya salmak veya yapmak)
Anlamı:

1. ünü herkesçe bilinmek ve her yerden duyulmak

Örnek:

1. Dünyaca ün almış Mark Twain Derneğinin fahri üyeliğini aldığını duyunca...

1. Dünyaca ün almış Mark Twain Derneğinin fahri üyeliğini aldığını duyunca...

2. Ramazan, sertliği, zulmü ile ün salmış bir kabadayı idi.

2. Ramazan, sertliği, zulmü ile ün salmış bir kabadayı idi.


un çorbası
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Un ve suyun karıştırılarak pişirilmesinden sonra süt ve yumurta sarısıyla terbiye edilmesi yoluyla yapılan çorba


un helvası
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Unun yağ içinde kavrulmasından sonra içine şeker şerbeti katılarak hazırlanan bir helva türü

Örnek:

1. Yiyecek maddelerinden yağlı bulgur pilavı, un helvası gibi yemekler hazırlanır.

1. Yiyecek maddelerinden yağlı bulgur pilavı, un helvası gibi yemekler hazırlanır.


un ufak etmek
Anlamı:

1. çok ufak kırıntılar durumuna getirmek, parçalamak

Örnek:

1. O, solucanları un ufak eden çocukların hırsına kapılmıştı.

1. O, solucanları un ufak eden çocukların hırsına kapılmıştı.


un ufak olmak
Anlamı:

1. çok ufak kırıntılar durumuna gelmek, parçalanmak

Örnek:

1. Bir yer sarsıntısı ile un ufak olan evlerde yaşıyorlardı.

1. Bir yer sarsıntısı ile un ufak olan evlerde yaşıyorlardı.


uncu
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Un satan kimse


unculuk
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Un alıp satma işi


ündeş
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Benzer sesle biten söz veya cümle


ündeşlik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ses benzerliği veya birliği


üne kavuşmak
Anlamı:

1. ün kazanmak, şöhret bulmak


üniforma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Aynı işi yapanların giydikleri, tüzükle belirtilmiş, bir örnek giysi

2. Silahlı kuvvetlerin resmî giysisi

Örnek:

1. Kusursuz asker üniforması içinde zeki ve duygulu bir yüzü vardı.

1. Kusursuz asker üniforması içinde zeki ve duygulu bir yüzü vardı.


Lisan : İtalyanca uniforma

Telaffuz : ünifo'rma

üniformalı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Üniforması olan, üniforma giymiş olan (kimse)

Örnek:

1. Ertuğrul yatına bir muş yaklaştı. O muştan redingotlu asker üniformalı birçok paşalar çıktılar.

1. Ertuğrul yatına bir muş yaklaştı. O muştan redingotlu asker üniformalı birçok paşalar çıktılar.

2. zarf , zarf , zarf , zarf , Üniforma giyerek


üniformasız
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Üniforması olmayan

2. zarf , zarf , zarf , zarf , Üniforma giymeksizin


ünik
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Tek, eşi olmayan


Lisan : Fransızca unique

ünite

İlgili Kelimeler:

arıtma ünitesi

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Birlik, birleşmiş olma durumu

2. Bir kümenin her elemanı veya bir çokluğu oluşturan varlıkların her biri, birim

3. Dersin bölümlerinden her biri

4. dil bilgisi , dil bilgisi , dil bilgisi , dil bilgisi , Birim

5. askerlik , askerlik , askerlik , askerlik , Bir görevi, işi sürekli olarak yapmak üzere oluşturulmuş birlik


Lisan : Fransızca unité